Mikrobiyota ve Beslenme
Yediğimiz içtiğimiz şeylerin nasıl bir etkisi oluyor? Örneğin lifli gıdalar, içerisinde dirençli nişasta bulunan gıdalar, ki baklagiller, nohutgiller aslında dirençli nişasta içerirler, ve diğer lifli gıdalar vücut tarafından sindirilemez. Bunlar kalın bağırsağa kadar gelirler ve oradaki bakteriler bunları sindirebilecek enzimler lifli gıdaları sindirip kısa zincirli yağ asitleri üretiyorlar. Bu kısa zincirli yağ asitleri de bizim sağlığımız açısından yararlı olduğunu biliyoruz. Ya da örneğin içerisinde indol içeren, triptofan denilen aminoasitten zengin gıdalar olan karnabahar, brokoli, soğan gibi gıdaların da belli aril hidrokarbon reseptörleri denilen reseptörler var. Bu bakterileri sindirince ortaya çıkan metabolikler bu reseptörlere bağlanıp olumlu etkilere neden oluyor. Bunların deneysel kanıtları var. Ters yönde de kanıtlar var. Kırmızı ette ve deniz kabuklularında bulunan kolin yine bu bakteriler tarafından metabolize edilip trimetil aminlere çevriliyorlar. Bunların kardiyovasküler sistemde damar sertliğine yol açtığına yönelik bulgular var elimizde. Bu nedenle tüketilmeli ama dengeli bir şekilde tüketilmeli.
Mikrobiyotik beslenme
Eti mangal yapar da onu karbonize ederseniz, onların da kanser etkisi var. Yani eti nasıl pişirdiğiniz, ne kadar tükettiğiniz önemli. Ama genel izlenim şu yönde, bitkisel kökenli beslenme sağlığınız açısından yararlı olabilir. Hatta bu beslenme dünya açısından da daha yararlı olabilir. Bir hekim olarak bildiğim şey, bitkisel kökenliden zengin beslenirsek, eti az tüketirsek, alkolden uzak durursak bunun yararlı olduğunu söyleyebilirim. Kolon kanseri, aslında önlenebilir kanserlerin başında kabul ediliyor ve bu kanser türü beslenme ile ve aslında mikrobiyota ile de ilişkili olan bir kanser türü.
Lifli gıdaların kansere etkisi
Dolayısıyla düzenli beslenme, lifli gıdalar tüketme ve belli bir yaştan sonra yapılacak kontrollerle, bu kanserden korunmanız mümkün. Bu sadece beslenme de değil, bu bir yaşam biçimi ile ilgili. Egzersiz yapmanın mikrobiyota da olumlu etkilerinin olduğunu biliyoruz. Aynı zamanda bu bakterilerin ürettiği metabolikler, hücrelerin içerisine girip mitokondrileri de etkiliyor. Mitokondriler bizim enerji fabrikalarımız hücrelerdeki ve bu nedenle de sağlıklı olma, dinç olma durumu ile de ilişkili biraz. Çünkü bağırsağınızdaki mikro organizmalar, örneğin o kısa zincirli yağ asileri üretiyorsa olumlu yönde etkileniyor ve daha enerjik oluyorsunuz. Ya da kötü bakterileriniz varsa onların metabolikleri onu baskılıyor, bu kez bitkin hissediyorsunuz kendinizi.
Bağırsakların mikrobiyotik yapısı
Bağırsaklarımız, incecik hücrelerin bariyer gibi koruduğu bir organ. O bariyerdeki hücreler birbirlerine çok sıkı bir şekilde tutunuyor, adeta aralarından su sızmıyor. Ama doğru beslenmezseniz o hücrelerin araları açılıyor, sızdırma ortaya çıkıyor. Oradaki bazı mikro organizmalar, maddeler kana karışabiliyor ve karaciğere giderek orada sistemik bir yangıyı başlatıyorlar, yani vücutta iltihabi olayları başlatıyorlar. Karaciğer yağlanması gibi olayların bir bölümünün arkasında bunlar var. Dolayısıyla bağırsak epitelinizi ne kadar sıkı tuttuğunuz da önemli. Bu da yine doğru beslenme ile ilişkili.
Stres mikrobiyotayı olumsuz etkileyen faktörlerden biri. Çünkü bağırsak ve beyin arasında sinir ağları aracılığı ile bir haberleşme söz konusu. Mesela bağırsaktaki hücrelerin saldığı seratonin gibi bir takım hormonlar var. Seratonin çoğu bağırsakta salgılanıyor ve bu salınımı da mikrobiyota kontrol ediyor. O hücreleri uyararak, seratonin salgılanmasını kontrol ediyor. Seratonin de beyne gidiyor ve beyindeki bir takım şeyleri değiştirebiliyor ya da beyinde salgılanan bir takım moleküller bağırsağa erişip bağırsaktaki bakterileri etkiliyor. Yani bağırsak ve beyin sürekli haberleşiyor.
Stresin bağırsaklardaki etkisi
Bu nedenle stres önemli bir faktör; stres buradaki o düzgün haberleşmeyi bozuyor. Bağırsaktaki zararlı bakteriler çoğalıyor mesela. Bunlar da hastalıkları tetikliyor. Stresliyseniz, adrenalin ve noradrenalin salınır. Normalde de salınır bunlar ama bunlar kronik stres gibi durumlarda, sürekli salgılanıyorsa bunlar bakterilerin kötü özelliklerinin ortaya çıkmasına neden oluyor. Normalde belki hastalık yapmayacak bakteriler, hastalık yapmaya başlıyor. Bunların mekanizmalarını anlayabileceğimiz çalışmalar yapılıyor. Soluduğunuz hava, içtiğiniz su bunlar ne kadar kirleticilerden arınmışsa sağlık için de mikrobiyota için de iyi.
Türkiye mikrobiyota çalışmaları
Mikrobiyota ile ilgili yapılan çalışmalar Türkiye’de de yapılıyor ama çok emekleme aşamasında. Yurt dışındaki çalışma benzeri çalışmalara henüz başlayamadık. Bizim kendi toplumumuzun profilini de bilmemiz gerekiyor. Bunun için öncelikle insan kaynağı lazım, bunlar bir takım çalışmasıdır. Finansal kaynak yaratılır ama insan kaynağı daha önemli. Biz tıbbi mikrobiyoloji alanının gelişmesi için çalışıyoruz.